Bir önceki yazının son satırlarından belliydi meselenin çığlık cığlığa kendine cevap arayacağı ya da durduğu yerden 'benliğe' emirler savuşturacağı.
Farklı alanlar mı? Tek bir alan mı?
Okuduysaniz bu mecradaki bir onceki yazının sonlarına doğru (okumadıysanız bir tık uzağınızda) 'Hezarfen' diye bir kelimeden bahsedip, farklı bir meselenin varlığına dair haberdar olmuştuk. Kısaca özetlersek ‘Hezarfen’ farsça bir sözcük olup, "binbir bilim" anlamındadir. Aynı kelimeyle muhatap olan başka coğrafyaların insanları ise buna ‘Polymath’ demektedir; "yani birçok alanda uzman statüsüne ulaşmış". Bir Aristo, Socrates, günümüze yaklaşırsak Russel gibi bir insanlar düşünülebilir. Burada, konuya girişte, aklımıza gelmesi gayet doğal soru şu olmalı: Bahsettiğimiz ya da ‘Polymath’ olarak nitelendirdiğimiz bu insanlar 21.yy'ın insanları değildi?". Evet, farkındayım çağ farklı, bilginin kümülatif ve eksponansiyel bir şekilde ilerlediği bir çağda - yılda binlerce teoremin ispatlandigi da varsayilirsa - hala polymath iddiasında bulunulabilir miyiz? Yazının cevaplardan çok sorulara yönelmeye başladığının farkındayım. Bu sorular bir iç muhasebenin ürünü olduğundan bir cevap beklemektense, olay üzerine fikir yürütmenin daha önemli olduğunu düşünüyorum.
Uzmanlaşma sadece tek bir alanda mı olur?
Konumuza dönersek, her çağ benzer soruları sorduruyor. Fakat pozitivist zihniyetin, "Bir alanda uzmanlaş!" tavsiyesine uymayan ve ona rağmen hayatta kalan (!) pek çok insan 21.yy’da da var ve var olmaya devam edeceğinden eminim. Çünkü insan zihninin kültür hayatına bir bütün olarak yaklaşma isteğinden vazgeçmemesini, 'fitri' (doğuştan) bir özellik olarak görüyorum. Bu tarz tinsel (ruhsal) özelliklerin çağlar boyu sürdürülebilir olması, statükodan arınmaya çalışan bir beynin, idrakının yönelebileceği hemen her alanda kendine yer edinme becerisinden kaynaklı olabilir. Bu beceriyi gösterebilme egiliminden ne yazık ki önce dilin kopması,antik çağın ‘Düşünce dilde başlar’ önermesiyle pek de örtüşmemektedir. Dildeki yoksullaşmanın, düşünceye setler çekmesiyle kaybolan kelimeler, esasında bizim onları düşüncede ve fiilde terk etmemizden kaynaklı sorunlar olarak değerlendirilmelidir. Nitekim günümüzde 'Mutebahhir' kelimesinin kullanılmamasını da bir dönemin dil konusundaki hırçın politikalarına değil, bilgiyi ve fiili dolayısıyla sözcüğü talep etmeyen toplum eğilimine bağlıyorum.”Mutebahhir” kelime anlamıyla hayatını zihinsel uğraşlara adamış anlamına gelmektedir. Durum o ki bu sözcüğe hiç ihtiyaç hissetmiyoruz, hiçbirimizin günlük lugatinda yer etmiyor.
Aklımda deli sorular.
Zihinsel uğraşa bu kadar uzakken, "bir alanda derinleş" şeklindeki çağrılar ne kadar samimi ve temellendirilebilir olabilir ki?
Dünün insanları tarafından ders kitabı olarak okutulan birçok içeriğin, şu an ders kitabı olamaması ve okullarda müfredatın sürekli hafifletilmeye çalışılması içinde bulunduğumuz çağla alakalı bir çelişkiyi de barındırmaz mı?
Yani bilginin arttığını söyleyip aynı oranda ondan uzaklaşmaya çalışmak, üstüne bir de belli bir alanda uzmanlaşma tavsiyeleri vermek ne garip değil mi? Madem 21.yy’ın gereklerinden bahsediyoruz, o zaman kaçış cevaplar yerine önce mütebahhir olup olamayacağımız meselesini tekrar ele almalıyız.
Orijinali Farsça bir kitabı anlamadı diye baştan Farsça öğrenen , Russel'in kitabını anlamak için oturup matematik çalışan insanlardan bahsediyoruz.Tüm bunlardan sonra siz ne kadar emek verdiniz de nesillere bir alanda uzmanlaşma önerileri verebiliyorsunuz,
Olsun istiyoruz, hem de hemen; hiç emek vermeden, kazmadan, pişmeden. Bir üniversite, aralarda biraz staj sonra kurumsal hayat ve ‘…. konuşamam alanım değil efendim’ nidaları,
Buyrun efendim alanında açtığı çukurun derinliğinde kaybolan mühendis, mimar, doktor, insan manzaraları…
Unutulan şu ki bilgide genişliğin oluşturduğu muhteşem bir derinlik var ve esas odaklanılması gereken nokta da tam olarak bu.
Her neyse,
Son tahlilde, 21.yy’da ‘Hezarfen’ olmaya karar veren kardeşlerimiz varsa, çağın insanlarıyla uyumsuz, bir nevi anakronist bir hayat halinde hiçbir yere ait olamamanın keyfini çıkartsın.
Diğer yazılarımız için blog sayfamızı ziyaret edebilirsiniz
Said Atasoy
Sabancı Üniversitesi Lisans Öğrencisi