2013-1016 yılları arasında beş dönem DilSu’da Fransızca dersleri verdiğim dönemlerden kalma bir gönül bağıyla, bugün Sabancı Üniversitesi blog sayfasında yazar kimliğimle bulunmaktan büyük mutluluk duyuyorum. Benim için DilSu öğrencilerimin yeri hep apayrı olmuştur, dilerim ki bir gün tekrar derslerde görüşme şansımız olur.
Size bugün yıllardır gönüllü olarak neden otizmli çocukların yanında olduğumu ve otizm farkındalığının neden çok gerekli olduğunu anlatmak için yazıyorum. Bunu 2017 yılında çıkan Bir İz Bırak Bana adlı romanımda da elimden geldiğince anlatmaya çalıştım ancak hazır yeri gelmişken bir kez daha yinelemekte fayda var. Konumuza geçmeden önce size bir soru sormak istiyorum.
Otizm Farkındalığından Önce Bazı Sorularım Var
Oturduğunuz koltuk rahat mı?
Evet sorum bu, oturduğunuz koltuk ya da sandalye ya da yatak her neyse rahat mı?
Şimdi de şöyle bir arkanıza yaslanın ve derin bir nefes alın.
Bulunduğunuz ortamda yeteri kadar temiz hava var mı?
Şu an bulunduğunuz ortamda canınızı sıkacak, dikkatinizi dağıtacak, sizi huzursuz edecek ya da huzursuz etse de başa çıkamayacağınız pek fazla bir şey olmasa gerek zira bu yazıyı okuyor olmanız buna işaret ediyor. Yani zannediyorum ki sizin kendinizi şu an bulunduğunuz yerde iyi hissetmeniz için optimum düzeyde her şey yolunda.
Peki, bir de şuradan bakalım; bizler için bir ortamın bizi rahatsız edebilecek boyutta olması için çok gürültülü, havasız ya da kaotik olması mı gerekiyor? Mesela kendinizi tam şu an bir yandan sirenlerin çaldığı, bir yandan kornaların susmak bilmediği, birilerinin bağıra bağıra bir şeyler satmaya çalıştığı, bir tarafta sokak müzisyenleri müzik yaparken başka bir köşede birilerinin kavgaya tutuştuğu bir ortamda hayal edin. Kendinizi kötü hisseder misiniz? Evet, elbette dediğinizi duyar gibiyim fakat ben öyle düşünmüyorum. Çünkü biz ömrümüz boyunca defalarca Kadıköy, Beşiktaş ya da Bakırköy çarşısında gezerken bu kaosa maruz kalıyoruz ve öyle kanıksamışız ki bu durumu hiç de öyle sandığınız kadar kendimizi kötü hissetmiyoruz. Neden mi? Nedeni şu; zaten biz bunların hepsini aynı anda algılayamıyoruz. Ve hepsini algılayamadığımızdan tepkilerimiz de öyle çok büyük olmuyor. Ancak aramızda tüm bu uyaranları aynı anda algılayan ve bununla nasıl baş edebileceğini bilmeyen birileri var. Dünyayı bizden farklı bir frekansta algılayan birileri. Otizmli bireyler.
Otizmli Bireyler ve Eğitim
Biz o otizmli bireyleri bugünlerde mucizeymiş gibi izliyoruz televizyonlarımızda fakat gerçekler tam olarak öyle değil. Yani en azından hepsi için mucize dememiz doğru değil. Evet, her çocuk gibi onlar da çok özel ve içlerinde özel yetenekleri olanlar da var. Hem de hayal edemeyeceğiniz kadar özel yetenekleri olanlar. Müzik dehâları, matematik dehâları, şahane çocuk olarak adlandırılan ressamlar, mimarlar, profesörler var. Hem ülkemizde hem de dünyada. Ama hepsinin başarısının arkasında yatan şeyin adı mucize değil özel eğitim.
Hiçbiri bizim bildiğimiz yöntemlerle sınavlara girip doktor, mühendis, öğretmen, mimar çıkmıyorlar. Ömürleri boyunca onların bir yerlere gelmesi için mücadele veren anne ve babalarıyla birlikte meşakkatli bir eğitim sürecinden geçiyorlar. Üstelik de birçok okul temel zorunlu eğitim için onları okullarına kabul etmek istemezken. Kaynaştırma eğitimine karşı çıkan okul yönetimleri, veliler ve anlayışsız okul-aile birliği üyeleriyle verilen savaşlar sonrası çocuklarına bir şekilde liseyi bitirtmeyi başaran otizmli çocukların anne-babaları maalesef ki çocuklarının ünivesiteye girmesini bir hayal olarak görüyor. Çünkü birçok uyarana aynı anda maruz kaldığı için kendini huzursuz hisseden otizmli bir çocuğu onlarca çocukla aynı sınıfta sınava sokup onun baraj puanını geçmesini beklemek maalesef ki son derece akıl dışı.
Aslında size uzun uzun otizmi anlatmak gibi bir seçeneğim de vardı. Fakat otizmin belirtilerini, dünyada bugün altmış sekiz çocuktan birinin otizmli olma riskiyle doğduğunu, bunun yaşamın ilk üç yılında ortaya çıktığını, yaşam boyu devam ettiğini ve karmaşık gelişimsel bir bozukluk olduğunu bilmekten çok daha önemli bir şey var ki o da farklı bir çocuğu tüm farklılığıyla kabul etmek.
Farkındalık, Farkındalık, Farkındalık...
İşte bu noktada da farkındalığın önemini vurgulamak gerekiyor. Neden farkında olmamız gerektiğini bilmemiz ve bu farkındalığı ömrümüz boyunca sürdürmemiz gerekiyor. Yani derdimiz “Otizm nedir?” olmamalı. Asıl soru şu: “Otizmin neden farkında olmalıyız?”
Çünkü farkındalık başınıza gelmeyen bir şey hakkında duyarlılık sahibi olmanızı sağlar.
Çünkü farkındalık görmezden gelmenize engel olur.
Bir parkta, bir restoranda, bir piknik yerinde farklı bir çocuk gördüğünüzde onu kabullenmenize yardımcı olur.
Farkında olmak otizmli ya da diğer özel gereksinimi olan çocukları toplumdan ayrıştırmanıza engel olur.
Farkında olan bir öğretmen farklı diye bir çocuğu sınıfın köşesine atmak, onu sınıftan soyutlamak yerine onu hayata katmanın bir yolunu arar.
Farkında olan bir öğretmen kaynaştırma eğitimini önemser, velileri ikna eder.
Farkında olduğunuzda algınız açılır.
Farkındalığınız artarsa gelecekte sahip olacağınız çocuğunuzun sınıfına farklı gereksinimleri olan bir çocuk geldiğinde bu durumu çocuğunuzun duyarlı bir birey olarak yetişmesi için büyük bir fırsat olarak görmeye başlarsınız.
Ve hatta farkındalık;
kimseyi parmakla göstermemeyi,
otizmli bir bireyi “otistik” diye yaftalamamayı,
onun sahip olduğu tek özelliğin “otizm” olmadığını öğrenmenizi sağlar.
Ve işte bu sayede ona otistik diyemez, onun otizmli bir birey olduğu gerçeğini kabul edersiniz.
Bir sorum daha var:
Kimim ben?
Nihal Yormaz kimdir?
Saçım, kaşım, gözüm, uyruğum, mesleğim dışında beni ben yapan nedir?
Nasıl ki ben yalnızca yukarıda saydıklarımdan ibaret değilsem ve onlardan yalnızca biri beni ben yapmıyor, tamamı bir araya geldiğinde ben “ben” oluyorsam işte otizmin farkında olduğunuzda da otizmli bir bireyin tek özelliğinin bu olmadığını görmeye başlayacaksınız.
Otizmli bireylerin en az özel eğitim kadar aranızda yaşamaya da ihtiyaçları var.
Onlar hayata karıştıkça, çok tekrarla da olsa bir şekilde kalabalık bir yerde nasıl davranmaları gerektiğini öğrenirler. Size düşense o çok tekrar döneminde sabretmeniz. Bunu sağlayacak şeyse farkındalığınız.
Siz sabrettiğinizde, kabul ettiğinizde, fark ettiğinizde o çocukların annelerinin de yüzü gülecek, o zaman onlar için çabalayacak enerjiyi ve çocuklarının sahip oldukları yetenekleri ortaya çıkarabilecek gücü kendilerinde bulabilecekler. Bu sizin sayenizde olacak.
Son olarak;
- O anneler çocuklarının toplum düzenini, huzurunu bozduklarını düşünüp kendilerini eve kapamasınlar diye,
- biz öldükten sonra bu çocuğa ne olacak diye kahrolmasınlar,
- hayattayken çocukları kendi kendilerine yetebilecek kadar hayatı öğrenebilsinler diye farkında olmak zorundayız.
Huzur içinde, mutlu bir yaşam sürebilmenin yegâne yolu sevmek; koşulsuz, kayıtsız ve şartsız sevmek. Herkesi, her şeyi tüm farklılıklarına rağmen değil tüm farklılıklarıyla sevmek. Bunu başarabilmenin yolu ise görmek ve fark etmek. Benim yolum bu koşulsuz seven çocuklarla kesiştiği günden bu yana onlar için yardım kampanyaları düzenlemek yerine onların fark edilmesi için uğraşıyorum. Çünkü onların istihdam edilmesinin, istihdam edilmesi için okumasının, okuması içinse durumlarının kabul edilmesinin bu konuda farkındalık yaratarak gerçekleşeceğine inanıyorum. Toplumun her bir bireyi bu farkındalık hareketinin bir parçası olmalı ve ben ne kadar çok insana bunu anlatırsam o çocukların hayallerinin gerçekleşme olasılığının da aynı oranda artacağını biliyorum. Özetle geleceğe umutla bakıyorum çünkü otizmin dawn sendromuyla karıştırıldığı günlerden otizmin mucizelerini konuştuğumuz günlere gelebildiysek hiç kuşkusuz ki umut var demektir. Sizlerse parlak, sağduyulu, bilinçli gençler olarak bu umudun en büyük sebebisiniz. İyi ki varsınız...